Duygusal zekânın özellikle akademik başarı, iş performansı ve liderlik alanlarında bilişsel zekâdan yani IQ’dan daha etkili olup olmadığı bir tartışma konusu. Bazı büyük şirketler, çalışanlarının duygusal zekâlarını geliştirme konusunda ciddi yatırımlar yapıyor ama bu tarz girişimler ne kadar gerekli? Yüksek duygusal zekâ gerçekten başarı getiriyor mu? Doç. Dr. Selda Koydemir bu konudaki araştırmaları ve görüşlerini aktarıyor.

Selda Koydemir, öncelikle duygusal zekayı şöyle tanımlıyor: “Duygusal zekânın en temel özelliklerinden biri, kendi duygularımızı ve başkalarının duygularını anlama kapasitesidir. Duygusal zekâsı yüksek kişiler mutluluk, üzüntü, şaşkınlık, korku, öfke gibi duyguları ayırt etmekte başarılıdır. Ayrıca duyguların ne anlama geldiğini ve bizleri ne gibi davranışlara yönlendireceğini bilirler. Örneğin mutluluk hissedenlerin o sırada sosyalleşmeyi isteyebileceğini, üzüntü hissedenlerinse yalnız kalmayı tercih edebileceğini anlarlar.” Duygusal zekânın performans ve başarıyla bir ilişkisi olduğunu kabul eden Koydemir, “Ama bilişsel zekâdan daha önemli olduğunu söylemek zor” diyor.

“En önemlisi de bu ilişki sadece bazı meslekler için geçerli. Mesela araştırmalara göre pazarlama alanında çalışan kişilerin ne kadar satış yaptıklarını belirleyen en önemli faktör IQ; duygusal zekânın etkisi ise oldukça az. Gününü istatistik analizi yaparak geçiren birisi için duygular gerekli olmadığı gibi dikkat dağıtıcı bile olabilir. Buna karşın eğer emlakçılık, çağrı merkezi çalışanları veya avukatlık gibi, başkalarının duygularıyla ilgilenmeniz gereken bir işte çalışıyorsanız, o zaman duygusal zekânın size iş performansınızda epey katkısı olabilir.”

Yardım İsteyin
Yapılan araştırmalara göre, iş arkadaşlarınızdan yardım istemek sizi yetersiz göstermez. Aksine tavsiye istemek, onların zeka ve uzmanlıklarına değer verdiğinizi gösterir. Bu da güven ve samimiyet yaratarak ilişkilerinizi güçlendirir.